ÖZGÜRLÜKLER VE KANALLAR ŞEHRİ AMSTERDAM
ÖZGÜRLÜKLER VE KANALLAR ŞEHRİ AMSTERDAM
178 farklı etnik kökenin beraberinde getirdiği
farklı kültür, inanç ve yaşam biçimiyle başka hiçbir
şehirde bulamayacağınız özgürlükler diyarı olan Amsterdam, Hollanda’nın başkentidir. Ama ülke hükümetin ve meclisin bulunduğu Lahey’den yönetilir. Deniz seviyesinin 6,7 metre altında olup kanalları (165 kanal, 1281 köprü ve 90 adaya sahip), tarihi evleri, yel değirmenleri, peynirleri, Holstein İnekleri, laleleri, müzeleri ve insan sayısından daha fazla olan bisikletleriyle ünlü...
şehirde bulamayacağınız özgürlükler diyarı olan Amsterdam, Hollanda’nın başkentidir. Ama ülke hükümetin ve meclisin bulunduğu Lahey’den yönetilir. Deniz seviyesinin 6,7 metre altında olup kanalları (165 kanal, 1281 köprü ve 90 adaya sahip), tarihi evleri, yel değirmenleri, peynirleri, Holstein İnekleri, laleleri, müzeleri ve insan sayısından daha fazla olan bisikletleriyle ünlü...
Seyahat için genellikle yaz ayları ya da
27 Nisan ‘’Kral Günü’’(önceleri Queen’s Day olarak yapılan ve her yerin
turuncuya dönüştüğü, ülkenin en büyük festivali. 2014 yılından bu yana Kral
Willem Alexander tahtta ve King’s Day olarak adlandırılıyor) tercih edilse de biz, bu kez Şubat ayında birkaç günümüzü Amsterdam’da geçirmek
istedik. Hava koşulları İstanbul’dan pek
farklı değildi (5-6 C derece) ve uygun kıyafet seçimiyle çok da etkilenmedik.
CENTRAAL STATİON’a yakın otelleri tercih
etmeniz ulaşım için inanılmaz kolaylık sağlayacak. Biz hem havaalanı
ulaşımında hem de şehri yürüyerek keşfetme konusunda bu seçimimizin çok yararını gördük. Centraal
Station binası etkileyici mimarisi ile Amsterdam’la ilk tanışılan ve ilk
fotoğraf karelerini çektiğiniz yer olacak. Bina içerisinde bulunan piyano, ülkenin
sanata verdiği önemi daha ilk bakışta gösterdiği gibi yeteneklerini sergilemek
isteyenler için de güzel bir fırsat sunmakta...
Ayrıca buradaki mağaza, market ve kafelerin acil
gereksinimlerinizde yanı başınızda olmasının rahatlığını da yaşayacaksınız.
ulaşım bilet fiyatları |
Amsterdam Kart, ulaşım ve müze girişleri için
avantaj sağlayabilir. Günlük kart 57, iki günlük 67, üç günlük olanı ise 73 Euro. Şehir içi ulaşım, müze girişleri ve kanal
turunu bu kartlar ile gerçekleştirebilirsiniz. (havaalanı tren ve otobüs ulaşımını
kapsamıyor) Yine Holland pass, müze kart ya da sınırsız ulaşım kartını kaldığınız
yere ve önceliklerinize göre tercih edebilirsiniz.
İyi bir planlama yaparsanız 3-4 günde hem
müzeleri hem de kent sokaklarını keşfe çıkarak alış-veriş yapabilir, yel değirmenleri
bölgesini hatta Lahey’i de görebilirsiniz.
Bu nedenle, Amsterdam’da önce romantik kanal
turu yapmaya karar verip 16 Euroya 1 saatlik tur için biletlerimizi
alıyoruz. (İnternetten 14 Euro ya bulmak da mümkün) Türkçe anlatımın da olduğu
kulaklıkla şehir hakkında genel bilgiler verilmekte...
İlk bakışta kanallar boyunca yan yana dizili, tarihi 1200’lü yıllara dayanan sevimli Hollanda evleri gözünüze çarpacak. Güzelliği kadar çamura ve deniz kumuna oturan temelleri yüzünden öne arkaya ya da yana doğru eğilmiş olması eminim sizi de endişelendirecek. Önceleri yıkılması düşünülse de halk bizim kültür mirasımız deyip yıkımına onay vermemiş. Bir diğer detay da evlerin eni ölçülerek vergiler belirlendiğinden, ince uzun yapılmaları tercih edilmiş. Ama dar merdivenler üst katlara eşya taşımayı çok zorlaştırınca her evin çatı katına yük çekmek için bir manivela sistemi kurulmuş. Geniş evler aynı zamanda zenginliğin de göstergesiymiş. Kısaca geçmişin zorunluluğu bu günün tarihi ve kültürel güzelliğini oluşturmuş.
Arazinin az ve çok değerli olması sebebiyle
konut ihtiyacını karşılamak için geliştirilen ‘‘HAUSEBOAT’’ yani ''tekne evler'' de
Amsterdam’ın karakteristik özelliklerinden.(Restore edilmiş 100 yaşını geçen teknelerin yanında dubalar üzerinde konut işlevli yapılanları da var.) Elektrik, su gibi her türlü imkana sahip bu evlerin
yüzmelerine artık izin verilmiyor. Günümüzde ise tekne evler, yaşam biçimi
olarak tercih edilmekte. Fiyatları 400-500 bin Euroları bulan bu kanal
evlerinin, otelcilik hizmeti verenleri de mevcut. İsterseniz ‘’Hausboat
Müzeum’’u 4,5 Euroya gezip bu evleri yakından görebilirsiniz.
düşenleriyle de tam bir bisiklet
çöplüğü. Neredeyse yolların bir şeridi bisikletliler için ayrılmış. Asla ve
kat’a bu yollarda yürümemeniz, çok dikkatli olmanız gerekiyor. Şahsen ben, haberlerde
gördüğüm ‘’yaşlı bir kadını iten Amsterdamlı bisikletliyi’’ hiç aklımdan
çıkarmadan dolaştım. Hırsızlığın ve park yeri bulmanın da çok zor olduğu
Amsterdam’ın, ‘’bisiklet cenneti mi yoksa
cehennemi mi’’ olduğuna karar
veremedim ama siz bu keyfi özgürce yaşayın derim. Ne de olsa
Amsterdam’da trafiğin hükümdarı siz olacaksınız...!
Aynı zamanda hediyelik eşya mağazası da olan
tarçın değirmeninin içindeki taşların nasıl döndüğünü izleyip fikir sahibi
olabileceğiniz gibi ünlü tarçınlı ballı
Dutch Stroopwafel’ı (Hollandaya özgü küçük wafel) tam yerinden almanın keyfini de yaşayabilirsiniz. (Amsterdam Lezzetleri için tıklayınız)
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgzvBeP1fMeOKdj7cPZqJmrUFFCF7bTmQYILd7baBe_GkFMSIn7Hd00uulnjuUY6t_xmhLApjoTWQ6bM9OjMa1rRvK86aB8DSXUSJzlXE2lFW90ieml4xAtIokqzXHXAUm6UR_HDf4EZnk/s200/IMG_5865.HEIC)
Zaanse Schan'da otlayan koyunlarda pek sevimli ve sanki bana poz veriyor gibiler. Acaba Holstein İneklerinden sonra koyunlarını da mı ülkemize getirsek diye düşünmedim değil...!!!?
MUSEUMPLEİN: Müze cenneti olan Amsterdam’ın en
ünlü müzelerini bu meydanda bulacaksınız.
RİJKSMUSEUM: Dünyaca ünlü Hollandalı sanatçıların
eserlerinin bulunduğu Ulusal Sanat Galerisi Rijk’e giriş 17,50 Euro. 1800
yılında Laheyde kurulan müze, 1808 de Hollanda Kralı Louis Bonaparte’ın
(Napolyon Bonaparte’ın kardeşi) emriyle Amsterdam’a taşınmış. Burası Hollanda
Altın Çağına ait geniş bir tablo
koleksiyonuna ve Asya sanatı eserlerine sahip büyük bir müze olduğundan bence
en az 4-5 saatinizi ayırmalısınız.
Rembrandt’ ın, ‘’The Night Watch’’ adlı ünlü tablosunu görme ayrıcalığına da sahip olacağınız müzede ülkenin en büyük sanat tarihi kütüphanesi de bulunmakta...
Rembrandt’ ın, ‘’The Night Watch’’ adlı ünlü tablosunu görme ayrıcalığına da sahip olacağınız müzede ülkenin en büyük sanat tarihi kütüphanesi de bulunmakta...
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghiS-Ti_tEC-3BNk5j59pWAnAVdslaetugAh64R8Je5WxNyzzn2CVZzaoANAh6WdZ8PqlDnKGqT1l2McxPHOxLJwgFxuS9LbCHUW3il8-yWsxQxwcwMMI5dkxdCS18r15Kpg7fJsmaomg/s200/205ac21e-98b1-4096-8594-805a0041a280.jpg)
Patates yiyenler |
VAN GOGH MÜSEUM: Kendi eserleri kadar, etkilendiği ve kendisinden etkilenen ressamların da tablolarını görebileceğiniz
en popüler müzelerden biridir. 1973 yılında açılan müze, Van Gogh’a ait en
geniş koleksiyona sahip. Yalnız ünlü ‘’Ayçiçekleri’’ tablosu bakımda olduğundan
görme şerefine nail olamadık. 19 Euro ya gezebileceğiniz müzede sanatçının
kardeşi Theo’ya yazdığı mektupları ve bazı özel eşyalarını görebileceğiniz gibi
ruh halini yansıtan, sanat yaşamının izlerini de keşfedeceksiniz.
Van Gogh'un odası |
Van Gogh Portre |
Bu bölgede adını 17. Yüzyıl şairi Joost Van Del Vondel’den alan ‘’VONDELPARK’’ 1864 yılında bir grup hayırsever tarafından kurulmuş. Özellikle yaz aylarında birçok etkinliğin düzenlendiği parkta spor yapanları ve bisiklet kullananları izleyebilir, yeşile doyup rahatlayabilirsiniz.
Buradaki gotik kilise ‘’NİEWE KERK’’ her ne
kadar yeni kilise olarak adlandırılsa da geçmişi 14. Yüzyıla dayanmakta. 15. Yüzyıldan
bu yana kraliyet ailesinin taç giyme törenleri burada yapılmış. Giriş ücretinin 10 Euro
olduğu kilise, 1979 yılında kraliyet törenleri ile müzik resitalleri ve sergilere
ev sahipliği yapan kültür merkezine dönüştürülmüş.
II. Dünya Savaşı’nda hayatını kaybedenler anısına 1956 yılında yapılan ULUSAL ANITı ve dünyaca ünlü balmumu müzesinin Amsterdam şubesi MADAM TUSSAUDS Müzesini de bu meydanda görebilirsiniz.
II. Dünya Savaşı’nda hayatını kaybedenler anısına 1956 yılında yapılan ULUSAL ANITı ve dünyaca ünlü balmumu müzesinin Amsterdam şubesi MADAM TUSSAUDS Müzesini de bu meydanda görebilirsiniz.
Yine Dam Meydanında yer alan ve önceleri postane olarak kullanılan '’Magna Plaza’’ alış-veriş merkezi gotik mimarisi ile dikkat çekiyor.
BEGİJNHOF: Amsterdam’ın en eski evi olduğuna
inanılan, tarihi 1200’lere dayanan Het Houten
Huis ve orjinal ortaçağ kulesiyle, manastır yemini etmedikleri halde rahibe
hayatı yaşayan Katolik Kardeşler Birliği’ne ev sahipliği yapmış. Bugün
öğrenciler ve yaşlı hanımların kaldığı bu bölgede sessiz olmaya dikkat edin...
Osmanlı İmparatorluğu’ndan hediye edilen lale soğanlarını soğan sanıp yiyen, fazlasını da yetiştirmek için bahçesine diken diplomatla Hollanda’ya taşınan lalemiz, açık artırmalara konu olup borsası bile kurulur. Bizim sahip çıkamadığımız laleyle adeta özdeşleşen Hollanda, bugün dünyanın en büyük üreticisi konumunda...
RED LİGHT DİSTRİCT: Normalde ota ve (.......) değinmeyi
istemem ama söz konusu Amsterdam’sa anlatmadan geçemeyiz. Şehrin en eski
kesimi olan sıra dışı yerleşim bölgesinin asıl adı Da Wallen. 13. Yüzyıl’a
kadar uzanan geçmişiyle bu bölgede ot satışı ve fahişelik, devlet kontrolünde
serbest bırakılmış.
Her limanda bir sevgili edinen ah bu gemiciler
yok mu (?) Asıl sorumlu onlar bence...!
Arz - talep meselesiyle dünyanın en eski mesleği bu bölgede başlamış
deseler de inanmayın. Çünkü günahlar
şehri POMPEİ’nin bu konudaki ünü taa antik çağlara dayanıyor.!!!
Neyse efendim, bu evlerin kapısına asılan
fenerlerin kırmızı ışığıyla ‘’Kırmızı
Fener Mahallesi’’ de deniliyor. Kırmızı ışıklı, camekanlı odaların önünde arz-ı endam eyleyen çalışanlar bende
üzüntü yaratsa da kendilerinin sağlık ve güvenlik açısından mutlu oldukları söyleniyor. Günümüzde Hollandalılardan ziyade Uzakdoğu ve Doğu Avrupa ülkelerinden gelenler
çalışıyormuş. Gece yaşamı hareketli olan bölgede gündüzleri meraklı turist
kalabalıklarını görmek mümkün.
Yine bu bölgede yürürken ''ay çok yoruldum, bir
soluklanıp yorgunluk kahvesi içeyim'' derseniz ot satışı yapılan bir kafeye denk
gelme olasılığınız çok yüksek. Ben uyarımı yapıyorum, gerisini siz bilirsiniz...!
Serbest olmasına rağmen Hollanda halkının
neredeyse 0/0 85 i hiç uyuşturucu madde kullanmamış. İlk açılanı ve en ünlüsü ‘’The
Bulldog’’ isimli olanı. Bu tarz kafeler ‘’cofeeshop’’ diye birleşik yazılıyor
ve önünden geçerken bizdeki nargileciler gibi kokular geliyor burnunuza. Bu
kafelerde alkol satışı yasak ve 18 yaş altı kimseyi içeri almıyorlar.
Bu kadar günahın olduğu yerde başka ne olabilir? Tabii ki bir kilise...!
Bu kadar günahın olduğu yerde başka ne olabilir? Tabii ki bir kilise...!
OUDE KERK: 1213 yılında yapılmış şehrin en
eski kilisesi. Zamanında burada
yaşayanları günahlarından arınmaya davet etse de bugün içindeki büyük körüklü orgu,
brokarlı sütunları, kule külahı ve eski sakritsinin (antik çağda kıymetli
kilise eşyalarının konduğu oda) kırmızı kapısıyla turistlerin en önemli uğrak
noktalarından biri. Vitrayları ve merhamet sandalyeleriyle de ünlü olan kiliseye
giriş 10 Euro ve ünlü ressam Rembrandt’ın ilk eşi Saskia’nın ebedi istirahatgahı
da burada.
Ayrıca kilisenin ana kapısı önünde yerde
bulunan kabartma sanat eseri de çok ilginç. Sanki ‘’günahlarını dışarıda bırak,
gel arın’’ der gibi...?
REMBRANDTHUİS: Ünlü ressamın 1639-1660 yılları
arasında oturduğu evi, 1911 yılından bu yana hayatı ve eserleri hakkında bilgi
alabileceğiniz bir müze ve kongre merkezi.
HEİNEKEN EXPERİENCE: Dünyanın en büyük üç bira
üreticisinden biri olan markanın 1867 yılında kurulan eski fabrika binası,
bugün milyonlarca insan tarafından ziyaret edilen interaktif bir müze olarak
yoluna devam etmekte. 16 Euro karşılığında 1,5 saat kadar süren tura katılıp
bira üretiminin yapıldığı dev tankları
görebilir, eski reklam filmlerini izleyebilirsiniz. Turun sonunda ise iki adet
bira ikram ediliyor. (Amsterdam Lezzetleri için tıklayınız)
WESTERKERK: 1631 yılında yapılan kilisede yeri
tam olarak bilinmese de Rembrandt’ın gömülü olduğu söylenir. Kentin en uzun
kulesinin tepesinde Roma- Germen İmparatoru I. Maximillan’ın 1489 yılında kente
sunduğu tacının replikası bulunmakta.
blauwbrug |
magere brug |
MAGERE BRUG: 1671 yılında ahşaptan yapılan
beyaz renkli iner- kalkar köprü, kentin etkileyici simgelerinden. Teknelerin
geçişi sırasında halen el gücüyle açılan köprüye ‘’Sıska Köprü’’ de denmekte. Üst
tarafta ki ahşap savaklı mavi köprü ise 1883 de yapılmış.
SCHREİERSTOREN: 1480 yılında yapılan kule, ‘’Ağlayan
Kadınlar Kulesi’’ adını, denizci kocalarını uğurlayan ve kuleden ağlayarak
izleyen kadınlardan almış. Kaptan Hudson, Doğu Hindistana batıdan gitmek için
1609 yılında buradan yola çıkmış ama ancak Newyorka ( Burada ''New Amsterdam'' şehrini kurmuşlar ve nehre de ''HUDSON'' adı verilmiş.) kadar gidebilmiş...
montelbaan storen |
MONTELBAANSTOREN: Oude Shans bölgesindeki
saat kulesi, 1517 yılında şehri korumak için yapılan surlarda muhafız gözetleme
kulesiymiş. Bugün sadece kanal kenarındaki göz alıcı saat kulesini
görmekteyiz.
munttoren |
MUNT TOWER ( Munttoren ): 1480 yılında yapılan
muhafız evi ve kulesi, çıkan yangınla ağır hasar görmüş. 1620 yılında mimar
Kaiser tarafından kulesi Rönesans tarzında yenilenmiş. Kuledeki saatin
zamansız çalması nedeniyle, halk tarafından deli ya da ''çılgın kule'' olarak
nitelendirilmiş. Alt katında Hollanda porselenleri satan mağazayı göreceksiniz.
WATERLOOPLEİN BİTPAZARI: 1882 de Yahudi
yerleşim bölgesinin ortasında pazar yeri açmak için iki kanalın doldurulmasıyla
kurulan Pazar, II. Dünya Savaşında Nazilerin, Yahudi yerleşimcileri toplama
kamplarına göndermeleriyle yok olmuş. Savaştan sonra tekrar kurulan pazar,
bugün ikinci el ürünlerin satıldığı büyük bir bitpazarı konumunda. Burada
aklınıza gelen ya da gelmeyen her şeyi bulabilirsiniz. Pazar günleri dışında
her gün açık ama erken saatlerde gitmeye çalışın, zira 3 ten sonra toplanmaya
başlıyorlar.