TARİH DOLU TARSUS







Adana’dan trenle yaklaşık 40 dakikalık bir yolculuktan sonra Tarsus'dayız. Antik çağın en büyük metropolleri arasında yer alan ve tarihi ipek yolunun üzerinde bulunanTarsus, Mersin'in en büyük ilçesi. Roma, Bizans, Ramazanoğulları beyliği gibi farklı medeniyetlerin izlerini taşıyan bu güzel coğrafya için her ne kadar dersime çalışmış olsam da buranın yerlisi olan arkadaşımız işimizi oldukça kolaylaştırıyor.

Adeta açıkhava müzesi gibi olan Tarsus'ta, 2000 küsur yıllık kanalizasyon kanallarıyla ünlü Roma Yolu ve Roma Hamamından sonra halk arasında ''Kancık Kapı'' diye bilinen KLEOPATRA KAPISINI görüyoruz.
Mısır'dan gemileriyle gelen Kleopatra, bir zamanlar liman kenti olan Tarsus’a bu kapıdan girip Romalı General Antonius'la buluşurmuş...

Restore edilen eski Tarsus Evleri de görülmeye değer güzellikte. Kerpiç, taş ve ahşaptan yapılan bu iki katlı evlerin en büyük özelliği avluları ki geleneksel mimarimizin en güzel öğelerinden olup kadınların o avlularda geçirdikleri keyifli saatleri ve çocuk kahkahalarını sanki duyar gibi oluyoruz...

St. Paul Kuyusu
Eski Camii, XI. Yüzyıl da Ermeni kilisesi olarak yapılmış, 1415 yılında Ramazanoğlu Şahabettin Ahmet Bey tarafından camiye dönüştürülmüş. Dikdörtgen planlı kesme taş yapının ahşap çatısında aslında çan kulesi olan sekizgen aydınlık feneri yer almakta.

St. Paul Kilisesi, İsa Peygamber'in 12 havarisinden St. Paul adına 12. yy da yapılmış, 1415 yılında Ramazanoğlu Ahmet Bey tarafından camiye çevrilmiş. Günümüzde ise müze olarak kullanılmakta. Burası ve evi kabul edilen yerdeki St Paul Kuyusu, Hristiyanlar için önemli bir ruhani merkez konumunda...

Tarsus Amerikan Koleji
mamül adlı kurabiye
1888 yılında Amerikalı bir gazetecinin önerisiyle ''St. Paul Koleji'' olarak kurulan Tarsus Amerikan Koleji binalarını da görüp ileride öğrencilerin pek rağbet ettikleri tantunicinin ( Haluk Abi)  lezzetlerini de
deneyimleyebilirsiniz. Yiyecek-içecek molası verdiğinize göre bir diğer adresiniz ''Akın Humus'' olmalı ki meze diye bildiğimiz humus, Tarsus'ta ana yemek olarak görülüyor. Pastırmalı ve tereyağlı sıcacık humusu bizde çok beğeniyoruz.
İsmi bizi çok güldürse de ''MAMÜL'' denilen ve içinde tarçınlı ceviz olan irmikli Tarsus kurabiyesi ise mutlaka aranıp bulunmalı...!

Enerji depomuzu doldurduğumuza göre gezimize kaldığımız yerden devam edip Tarsus'un en önemli yapılarından ULU CAMİ'ye gidiyoruz.
Türk-İslam sanatının en güzel eserlerinden Ulu Cami (Cami-i Kebir yada Cami-i Nur adıyla da bilinir) 1579 yılında Ramazanoğlu Piri Paşa'nın oğlu İbrahim Bey tarafından yaptırılmış. Aslında caminin ilk evresinin Abbasi Halifesi Harun Reşit zamanına (788) dayandığı düşünülmekte. 962 yılında Bizanslılar tarafından kiliseye dönüştürülse de 1360 yılında  Memlük'lüler tarafından Tarsus ele geçirilir ve 1363 yılında  caminin arkasında bulunan minare yeptırılır. Ramazanoğlu İbrahim Bey'in mezarının da bulunduğu bu camide; Abbasi halifesi Memun'un kabrini, Lokman Hekim ve Hz. Şit'in makamlarını (buraya geldikleri için sembolik kabir) ziyaret edebilirsiniz...
Minber ve mihraptaki mermer süslemeler el işçiliğiyle sanki nakış gibi işlenmiş. Bir diğer dikkat çekici yanı da aydınlatmada kullanılan yağ kandilleri. Avize şeklinde kandillere yağ konup yakılıyor. Yağ azaldıkça avizeler yukarı yükselip sonunda da sönüyor. Kesme taş ve memlük mimarisi izleri taşıyan siyah-beyaz mermerlerle süslü taç kapı ve1895 te eklenen saat kulesiyle inanç turizminde önemli bir yere sahip. ( Halife olan padişahın onayıyla Ziya Paşa tarafından yaptırılan saat, bugün çan sesine benzetenler tarafından kaldırılması istendiği için mahkemelik olmuş ;(

Taç Kapı girişinde hemen sağda ki sütunda neredeyse 900 yıl önce (1135 ) yazılan duayı da görmeden geçmeyiniz.
'' Yarın mal mülk harap olur, ala göz siyah kaşlar toprak olur.
İlimsiz hayat gerekmez bana, ilim ile nasip eyle cenneti...''
Tesadüfen rastlayıp bize bu duayı gösteren ve tercüme eden caminin emekli saygıdeğer hocasına, teşekkürlerimizi sunup sağlığına duacı oluyoruz.


Yine cami ile aynı zamanda yapılıp burada yemek yendiğini işaret eden ''kırk kaşık'' resmi nedeniyle bu ismi alan bedesten, imarethane olarak kullanılmış. Günümüzde ise hediyelik eşya alışverişlerinizi yapabileceğiniz kapalı çarşı konumunda... Girmişken sonuna doğru yer alan kafe de sohbeti de pek keyifli olan Serpil Hanım'ın tarifiyle bu topraklara özgü kaynar için, hatta hazırlanmış paketlerden de satın alın. ( Arkadaşlarınız için iyi bir hediye seçeneği olabilir )

Makam-ı Danyal yani Hz.Danyal Peygamberin kabri de önemli bir ziyaret noktası. Tarsus'da yaşanan kıtlık üzerine davet edilen Danyal Peygamber bolluk ve bereketi de beraberinde getirmiş. Vefat ettiğinde Makam Cami olarak anılan yere gömülmüş ( İÖ 605 - 562 ). Müslümanlar tarafından Tarsus fethedilince mezar açtırılıp parmağındaki yüzükten ( iki aslan arasında çocuk figürü olduğu söyleniyor ) Danyal Peygamber olduğu anlaşılınca naaşın çalınmaması için daha derine defnediliyor ve üzerinden nehrin suyu geçirilip mezar emniyete alınıyor. Caminin son tamiratında altta suyun giriş yerinde kalın mazgal demirleri bulunuyor. Mezarının ise suyun çok daha altında olduğu görülüyor. Çevre düzenlemesi yapılıp 2014 yılında Danyal Peygamber Kabri olarak ziyarete açılıyor. Burada Tarsus'a ait bütün medeniyetlerin katmanlarını da görebilirsiniz. Ziyaretimizde kafede öğrendiklerimizi de uygulamaktan geri kalmıyoruz :))

Çanakkale Savaşını kazanmamızda büyük rol oynayan ''Nusret Mayın Gemisi'' ni Tarsus'ta görmek
bize çok ilginç geliyor. Özel sektörde uzun süre yük gemisi olarak kullanılan gemi, 1989 yılında artık daha fazla dayanamayıp Mersin limanında  batıyor. 10 yıl su altında kaldıktan sonra çıkarılıp 2002 yılında Tarsus Belediyesi tarafından yaptırılan Çanakkale Şehitleri Parkı'na yerleştiriliyor. ''Çanakkale Geçilmez'' diyen bu kahraman gemi ve şehitlerimizi rahmetle, minnetle anıyoruz...

Tarsus mitolojisinde önemli bir yere sahip insan başlı, yılan gövdeli Şahmaran'ın öldürüldüğü söylenen hamamı, erkekler günü olması sebebiyle her ne kadar göremiyor olsak da günümüzde hala kullanılıyor olması sevindirici. Hamam, Roma yapılarının üstüne Ramazanoğulları tarafından yaptırılmış ve bir çok kez onarım görmüş. En nihayet 1990 yılında tekrar onarılarak hizmete açılmış.
hamamın girişinde ki resmi efsane
Arkadaşımızdan düğünlerde geleneksel olarak davul çaldırıldığını, çünkü halk arasında davul sesleri susarsa yılanların Şahmaran'ın öldürüldüğünü anlayıp şehre saldıracakları rivayetini de öğreniyoruz.
Efsaneye göre insan başlı yılan Şahmaran'la hükümdarın oğlu birbirini sever ve evlenmeye karar verirler. Hükümdar ise bu evliliği hiç istemez. Yılanlar da karşı çıkar ama Şahmaran davullar çaldığı sürece düğünün devam edeceği ve bir sorun olmayacağını söyler. Gelin hamamında hükümdarın emriyle Şahmeranın kafası kesilip öldürülse de davullar hiç susmaz, yılanlarda düğün devam ediyor diye şehre saldırmaz. Hamamın göbek taşının Şahmeran'ın kanıyla kırmızıya boyandığı bugün bile kırmızı rengin görüldüğü söylenir.
Hikayenin değişik versiyonları da bulunmakta ama ben halk tarafından rağbet gören aşk temalı olanını tercih ettim...(!)

Tarsus Şelalesi ise özellikle sıcak yaz günlerinde serinlemek için adeta bir vaha. Roma döneminde burası nekropol olarak kullanılırken Berdan Nehrinin sık sık taşıp Tarsus'u sel altında bırakmasıyla nehrin yatağı değiştirilip bu bölgeye yönlendirilmiş. Sular bölgedeki beş metrelik kayalardan düşerek şelale görüntüsü oluşturmuş. Yazın sular çekildiğinde bu mezar taşlarının bir kısmı görülse de çoğu tahrip olmuş durumda. Günümüzde mesire yeri olarak halkın ve turistlerin hizmetinde. ( Bizde ''mamül'' adlı kurabiyemizi çay eşliğinde burada keyifle yedik:)

Eshab-ı Kehf (Yedi Uyurlar) Mağarası ise tüm dinlerde kutsal kabul edilen ilginç bir  doğal güzellik olup Tarsus'a 12 km. uzaklıkta. Farklı dinlerde farklı hikayeleri olsa da 6 gencin tek bir Allah'a inanmaları ve bu nedenle zamanın hükümdarından baskı görmeleri üzerine kaçarak, bir çoban ve köpeğinin
gösterdiği mağaraya yerleşirler. Ama hükümdar yerlerini öğrenip oradan çıkamamaları için mağaranın giriş kısmını taşlarla kapattırır. ( Bir diğer rivayet te mağara girişinden geçemeyen develerinin taşlaşıp burayı kapamasıdır ki kocaman kaya kütlesini girişte görebilirsiniz) Gençler mağarada 309 yıl sürecek uykuya dalarlar. Uyanıp şehre inen gençlerden biri, elindeki eski para sebebiyle tanındığı için mağaraya geri kaçar. Ahali takip etse de kimseyi bulamaz. Dikkatle bakarsanız mağaranın yüzeyinde insan yüzüne benzeyen şekilleri ve köpekleri Kıtmir'i görmek ilginç bir deneyim olabilir. Kur-an'da Kehf suresinde de bahsi geçen bu yere Sultan Abdülaziz 1873 yılında bir cami inşa ettirmiş...
''Yedi Uyurlar''ın hemen yakınında yol çalışmaları sırasında tesadüfen bulunan Taş Kuyu Mağarası da mutlaka görülmesi gereken güzelliklerden. 470 metre uzunluğunda içiçe geçen galerilerden oluşan mağara da ısı 20-24 derecelerde seyrediyor. Sarkıt, dikit ve sütunların güzelliği kadar mağara incileri de oldukça etkileyici.

Tarsus gezimizi de portakal çiçeklerinin güzel kokuları eşliğinde tamamlıyoruz ve arkadaşımızın önerisiyle Mini Kebap'a gidiyoruz.
5-6 masalık adı gibi minik esnaf lokantasında nefis Adana Kebabımızı afiyetle yesek de asıl sürpriz, buraya özgü ''bardak altı'' denen mini lahmacun oluyor. Lahmacun dediysek o bildiklerinizle kıyaslamayın. Gidip yiyin, neden böyle özel vurgu yaptığımı anlayacaksınız. Bir günde bu kadar çok yer gezince hak ettik de galiba...!
Kebabtan sonra Keleşoğlu Baklava'ya da mutlaka uğranmalı ve özellikle kaymaklı baklava yenmeli diyorum...

6 bin yıldır varlığını koruyan ve günümüzde de inanç turizminin önemli bir merkezi olan gizemli Tarsus'a veda vakti gelip çatsa da  ruhumuzda güzel izler bırakan bu gezi, anılarımız içinde her zaman özel bir yere sahip olacak...!








Popüler Yayınlar