BERLİN’DE GÖRMEDEN-YAPMADAN DÖNME
BERLİN’DE
GÖRMEDEN-YAPMADAN DÖNME
On
beş yıl aradan sonra tekrar Berlin’deyiz. Tegel Hava alanı bu sefer bana pek
bir atıl geliyor. Yeni havaalanının yapıldığını duysam da, bizim havaalanları pek
bir lüks kalıyor Tegel yanında. Acaba gerçekten kıskanıyor olabilir mi bu
Almanlar bizi:) Neyse efendim otele ulaşımda taksiyi tercih ediyoruz, 30 Euro
tutuyor. Şehir içinde ise genelde 10 Euro civarında ödeme yapıyorsunuz. İlk
ziyaretimizde her bindiğimiz taksinin şoförünün Türk olmasına şaşırırken, bu sefer
hiç rastlamamış olmak oldukça şaşırtıcı
geliyor. Ancak taksinin bir Türke ait olduğunu öğreniyoruz. Bizimkiler patron
olmuş galiba…!
Berlin neredeyse tüm Avrupa şehirlerinde olduğu gibi içinden nehir
geçen, dümdüz bir şehir ve ulaşım ağı iyi oluşturulmuş. Geniş ferah caddeleri, her
yerde karşınıza çıkan parkları, müzeleri, zengin bir mutfağı olmamakla birlikte
Alman yeme içme kültürünü keşfetmek kolay ve eğlenceli. Ama bir o kadar da Nazi
Almanya’sının, İkinci Dünya Savaşı’nın yıkıcı etkilerini hissettiğiniz kültürel
yapısını ve soğuk savaş dönemlerinin izlerini hala görmek de bir o kadar
hüzünlü. Aslında bu izler, geçmişiyle barışan Almanya’nın simgesi de aynı
zamanda…
Berlin bir müzeler kenti olmasının yanında eğlence hayatıyla da son
yılların gözde kentlerinden ve bu özellikleriyle de oldukça fazla turist
çekiyor. Bu nedenle yazıyı görülmesi gerekli olanlar ve iyi bir Berliner
olmanın ipuçları olarak iki kısımda yazmayı uygun buldum.
GÖRMEDEN DÖNME
1-Bence geziye Berlin’in simgesi Brandenburger Tor’da denilen,
Brandenburg Kapısı’ndan başlanmalı. Şehrin ana sembollerinden olup, soğuk savaş
dönemlerinde Doğu Berlin tarafında kalmış. Üzerinde ki ‘’Quadriga’’ denilen
dört atlı heykeli, Napolyon Prusya’yı yenince Paris’e götürmüş ama sekiz yıl
sonra yenilince, heykel geri dönmüş. Louvre Müzesinde benzeri sergilenmekte. Kapıdan
zamanında sadece kraliyet ailesi geçebilirmiş. Buradan kalkan tur otobüsleriyle
şehir gezinizi yapabilir yada ücretsiz şehir turuna katılabilirsiniz. 2,5 -3
saat süren bu turu genellikle sanat tarihi öğrencileri yaptırmakta olup, 8-10
euro bahşiş vermeyi de unutmayın. Kapının gece ışıklandırılmış hali de
muhteşem. Bol bol fotoğraf çekin, çektirin; çünkü ikonik fotolarınızdan biri olacak.
2-Berlin’in en ünlü yapılarından’’Reichstag’’da denilen parlamento binası
1894 yılında yapılmış ve Hitler Almanyasına kadar da parlamentoya ev sahipliği
yapmış. Hitlerin1933’de binayı gizlice kundaklattığı, bu olayın komünistlerin
üzerine kaldığı ve partinin kapatılmasına yol açtığı söylenir. Almanya’nın
birleşmesine kadar yıkıntı halinde kalmış, 1999 yılında yenilenip, tekrar Almanya Parlamentosu olarak
hizmete girmiş. Reichstag Kubbesi’de denen cam kubbeye, 360 derecelik helezonik
yolla etkileyici Berlin manzarası
eşliğinde çıkıp, Türkçe dahil her dilden çevirisi olan kulaklığınızla bilgi alabilirsiniz. Ziyaret ücretsiz ama,
gelmeden birkaç hafta önce web sitesinden yada yolun karşı tarafında ki bürodan,
uzun bir kuyruğu göze alarak rezervasyon
yaptırmanız gerekli.
Reichstag; cam kubbede toplanan
yağmur sularının dönüştürülüp tekrar kullanıldığı, aynaların gün ışığını
toplayıp meclisi aydınlattığı çevreci bir bina aynı zamanda. Yukarıdan
baktığınızda, Almanların gurur duyduğu şeffaf yönetimlerinin simgesi olan cam
tavandan, parlamentonun mavi koltuklarını da görebiliyorsunuz.
Siz gördüğünüzde ne düşünürsünüz bilmiyorum ama, bende merdaneli çamaşır
makinası hissiyatı yarattı:)
3-Müseumsinsel yada müzeler adasında ücretler 8-12 Euro arasında
değişiyor, isterseniz beş müzeyi kapsayan indirimli bilet de mevcut. Günlük
pass bilet 18, üç günlük 24 Euro. İhtiyacınıza göre Berlin Pass yada Berlin
Welcome Card edinirseniz müze ve ulaşım sorununuzu da çözmüş olursunuz. Pergamonmuseum(Bergama)
da ülkemizden nasılda götürmüşler diyeceğiniz Zeus Sunağını, Neuesmuseum da
Nefertiti büstünü görmek ilginç olabilir. Perşembe saat 18 ila 22 arasında
ücretsiz. 1 km2’lik alana yayılan müze kompleksi Spree Nehri üzerinde ki küçük
bir ada üzerinde kurulmuş ve 1999 dan bu yana Unesco Dünya Mirası listesinde
bulunuyor.
Yine burada kent siluetine etkileyici bir görünüm katan Berlin Katedrali
yada Berliner Dom’u da 7 Euro ya gezebilirsiniz, çünkü museumpass biletler
burada geçerli değil. 15.yy dan kalan bir kilisenin yerine, 1894 de II. Wilhelm
‘in isteği üzerine Neo Barok tarzda yapımına başlanıp, 1905 yılında da
tamamlanmış bir protestan kilisesidir. İkinci Dünya Savaşında büyük yıkıma
uğrayan katedral 1993 te yeniden açılsada, restorasyon 2002 ye kadar sürmüş.
Kubbesine kadar çıkıp, çarpıcı şehir manzarası eşliğinde bol bol fotoğraf
çekin.
4-Checkpoint Charlie’den geçmeden, oradaki askerle fotoğraf çektirmeden Berlin’e
gittim diyemezsiniz :) Burası Soğuk Savaş döneminde Doğu ve Batı Almanya
arasında geçiş noktası olan’’C Kapısı’’, ama Amerikalıların herşeye bir isim
verme tutkusuyla’’Charlie’’olarak anılıyor. Gördüğünüz asker resmi ise orada
görev yapan son Amerikalı asker. Doğudan
Batıya kaçışların ve bu uğurda ölenlerin anlatıldığı açıkhava müzesi de burada.
Sergilenen duvar parçasında, tırmanmayı
zorlaştırmak için sonradan üst kısma
eklenen yuvarlak kesiti de, kaçmak için balon dahil bulunan çözümleri de
inceleyebilirsiniz. Köşede ki Einstein Café’nin tarihi binası ise kahve molasında
Almanların ünlü strudelini yemek için iyi bir seçenek
5- Soğuk Savaş döneminde Doğu Almanya meclisi tarafından 13 Ağustos 1961 yılında alınan kararla, vatandaşlarının Batı Berlin’e kaçışlarını önlemek için yapılan 46 km uzunluğundaki duvar, ölümlere ve büyük acılara sebep olmuş ve utanç duvarı olarak adlandırılmış. İki Almanya’nın birleşmesi üzerine 9 Kasım 1989 da geçişler serbest bırakılıp, yıkım 1992 de tamamlanmış. Şehrin birçok yerinde duvar kesitleri sergilenmekte olup, sokak başlarına konan gri-beyaz tabelalarla (Mauerweg) duvarın etki ettiği alanlar gösterilmiş. Duvar hattı ise ’’Berliner Mauer 1961-1989’’ yazan metalden yapılmış çizgilerle Berlin’in, hatta tüm dünyanın hafızasına kazınmış durumda...
5- Soğuk Savaş döneminde Doğu Almanya meclisi tarafından 13 Ağustos 1961 yılında alınan kararla, vatandaşlarının Batı Berlin’e kaçışlarını önlemek için yapılan 46 km uzunluğundaki duvar, ölümlere ve büyük acılara sebep olmuş ve utanç duvarı olarak adlandırılmış. İki Almanya’nın birleşmesi üzerine 9 Kasım 1989 da geçişler serbest bırakılıp, yıkım 1992 de tamamlanmış. Şehrin birçok yerinde duvar kesitleri sergilenmekte olup, sokak başlarına konan gri-beyaz tabelalarla (Mauerweg) duvarın etki ettiği alanlar gösterilmiş. Duvar hattı ise ’’Berliner Mauer 1961-1989’’ yazan metalden yapılmış çizgilerle Berlin’in, hatta tüm dünyanın hafızasına kazınmış durumda...
Bu duvarın en uzun, kesintisiz parçası ise Friedrichhain’da Spree nehri
kıyısında olup, East Side Gallery olarak adlandırılıyor. 1.3 km uzunluğunda ki Berlin
Duvarının, dünyanın her yerinden gelen sanatçılar tarafından boyanmasıyla
oluşan bir açıkhava müzesi. Kartpostallarda da gördüğünüz ünlü Brejnev ve
Honecker’in öpüştüğü ‘’Tanrım bana yardım et, bu öldürücü aşkla baş edebileyim’’ başlıklı
ikonik resmi ve dünyaca ünlü grafiti sanatçılarının eserlerini görmek için
üşenmeyiniz, yürüyünüz…
6-Berliner Fernsehturm; Alexanderplatz’da bulunan tv kulesi olup, 368
metre yüksekliğinde. Brandenburg Kapısından sonra şehrin en bilinen simgesi ve her
yerden görebiliyorsunuz. Yarım saat de 360 derece dönen kulede Berlin
manzarasını isterseniz seyir alanında 13 Euro ya, restoran katına ise kuyruğa
girmeden iç ya da dış daire masada oturuşunuza gore 18-21 Euroya çıkıp, yemek
eşliğinde izleyebilirsiniz. Tabiki yemek
ücretini ekstra ödeyeceksiniz:)
Yine, Dünya Saatini de (Weitzeituhr) Alexanderplatze de görebilirsiniz.
7-Alman ve Fransız katedralleri Gendarmenmarkt meydanında karşılıklı
birbirlerine bakıyorlar. Fransızca konuşan Kalvenist cemaate (1705) yapılan katedrale
karşılık, diğeri de Almanca konuşan Luterci cemaat için yapılmış (1708). Açık
olan Alman Dom’una girdik. 2.Dünya savaşında yıkılmış, birleşme sonrası yeniden
inşa edilmiş ve 1996 yılında tarih müzesi olarak açılmış. Karşıdaki kapalı olan
Fransız Dom’un özelliğini sorduğumuzda ise pek özelliği olmadığını, buranın
akustiğinin daha iyi olduğunu söylediler. Anlayacağınız Almanlarla Fransızlar
arasında durum o kadar vahim yani:) Tam ortalarında Berlin Konzerthaus Binası
var. Bu alanda da fotolarınızı aldıktan sonra, meydanın dört bir yanında ki biergartenlerde mola verebilirsiniz.
8-Yahudi Müzesi yada Almanca Judisches Museum, Lindenstrasse’de. Daniel Libeskind tarafından tasarlanmış, 2001 yılında ziyarete açılmış. Yokluk, boşluk ve ışık temalı interaktif bir müze. Dış kısımdaki eğimli yüzeye yerleştirilen büyük gri, simetrik sütunlar yalnızlık ve güvensizlik duygularınızı uyandıran bir labirent gibi yerleştirilmiş. Alttaki kısımda ise birinden ötekine geçilen iki binada Yahudilerin Alman kültürüne katkıları, İkinci Dünya Savaşının ve Nazi Almanya’sının yıkıcı etkileri, kaybolan Musevilerin isimleri ve soykırım kulesi yer almakta. Kendi ailesi de soykırıma uğramış Polanyalı Musevi olan mimar, yaşanan acıları sembollerle şehrin hafızasına kazımış.
9-Berlin Zoo yada Hayvanat Bahçesi 35 bin hektar alana yayılmış ve 1844
yılında açılmış. Çok çeşitli tür barındırması ve doğal güzelliğiyle
ziyaretçilerini etkileyen hayvanat bahçesi içinde birde akvaryum var. Ayrı,
ayrı bilet alabildiğiniz gibi kombine bilet de alabilirsiniz. Artık gezilerde
hayvanat bahçelerini çok tercih etmesem de, ilk Berlin ziyaretimiz de her
ikisini de gezmiş ve çok beğenmiştik. Çocuklu aileler için iyi bir seçenek
olabilir.
10-Kaiser Wilhelm yada Yıkık Kilise, Batı Berlin’in önemli
sembollerinden olup, savaşın kötü etkisinin unutulmaması için olduğu gibi
bırakılmışsa da, bu ziyaretimizde restorasyon çalışmalarının yapıldığını
gördük. İçeride kilisenin yıkılmayan tavan figürlerini, eski fotoğraflarını ve
o bölgenin nasıl yerlebir edildiğini görebilirsiniz. Yan tarafta ise, ibadet
için yeni modern bir kilise inşa edilmiş. Yalnız bu bölgeye bizim yaptığımız
hatayı yapıp, pazar günü gelmeyin. Kürfürstendamm caddesindeki KaDeWe, ünlü
butikler, restoranlar her yer kapalı, yemek ve tuvalet ihtiyaçlarınız için bile
zorlanabilirsiniz. (Tek açık yer kilisenin hemen yanında yer alan İtalyan
Vapiano Restorandı) Hatta ilk ziyaretimizde kilise önünde ilginç görüntülere
neden olan punkçı gruplar bile yoktu. Punk modası mı geçmişti, yoksa onlar da evlerinde
pazar keyfimi yapıyorlardı…? Ayrı bir araştırma konusu olabilir:)
11-Charlottenburg Sarayı Berlin’in en büyük sarayı olup, 1695-1699
yıllarında Hohenzol Hanedanı tarafından prenses Sophie Charlott adına yaptırılmış.
Bahçesi Fransız etkisiyle barok tarzda düzenlenen saray, barok ve rokoko izleri
taşımakta. Yıllar içinde yapılan eklentilerle genişletilmiş sarayın bahçesinde
Belvedere denen yazlık köşk ve III. Friedrich Wilhelm’in eşi Kraliçe Luise için
yapılan mozole bulunmakta. Diğer kraliyet üyeleri de sonraki yıllarda bu
mozolede yerlerini almışlar. Sarayın bahçesi halka açık, eski sarayı gezmek ise
10 Euro, fotoğraf çekmek için de +3 Euro ödemek zorundasınız. Sarayda konser
gibi etkinliklerde düzenleniyor.