Ana içeriğe atla

ROMANTİK VE GİZEMLİ ŞEHİR VENEDİK

            ROMANTİK VE GİZEMLİ ŞEHİR VENEDİK

İtalya’nın kuzeydoğusunda, kanallar ve köprüler ile birbirine bağlanan 118 adanın üzerine kurulmuş olan şehir, aslında Po ve Piave nehirlerinin deltaları arasındadır. Bu bataklık bölgeye ''Venetian Lagoon’’adı verilir. Venedik ise bu Venetian bölgesinin başkentidir.
Kanalları, köprüleri ve hatta dünyaca ünlü maskeleri ile anılan bu mucize şehir, doğal güzelliği, mimarisi ve sanat eserleri ile dünyanın en çok ziyaret edilen  önemli turizm destinasyonlarından...
Karadan gelebilecek tehlikelerden korunmak isteyen balıkçıların, kazıklar üzerine barınacakları evleri yapmasıyla yerleşimin başladığı Venedik’de, balıkçılık tarih boyunca önemli bir geçim kaynağı olmuş. Yazları ''tuzla'' haline gelen lagünden elde ettikleri tuz sayesinde ticaret gelişmiş. Gemi yapımında ki maharetleriyle özellikle Ortaçağ ve Yeniçağ’da önemli bir ticari güç haline gelmiş.
Rönesans döneminde ise pek çok sanatçıyı ağırlayarak birçok sanat ve mimari esere ev sahipliği yapmış olan Venedik, UNESCO Dünya Mirası listesine girmiş.
Sular şehri, kanallar şehri, maskeler şehri dendiği gibi denizin gelini de denir Venediğe... Şehrin dükü, Hz. İsa‘nın göğe yükseliş törenlerinde diğer soylu ailelerle birlikte denize açılıp Adriyatik Denizi’ne altın yüzük bırakırmış. Böylece şehrin denizle evliliği teyit edilirmiş. Bu olaya da ‘’La Sensa’’ denirmiş.
Bu masalsı şehirde kaybolmaktan korkmayın. Kimbilir, sizin geçtiğiniz sokaklarda Venedik'li ünlü gezgin Marco Polo'nun da ayak izleri vardır. ( San Lorenzo Kilisesine defnedilen Marco Polo'nun, Moğolistan tarihinde önemli bir yer tutan ilginç yaşam öyküsünü, ünlü Netflix dizisi ''Marco Polo''da bulabilirsiniz. )
Kanalların ve adaların olduğu tarihi bölge araç trafiğine kapalı.
Yürüyerek, köprülerden geçerek ara sokaklara dalın. Gördüğünüz, beğendiğiniz şeyleri de alın. Zira bir daha o sokağı bulmanız mümkün olmayabilir. Ama levhaları takip ederek şehrin tam kalbindeki en ünlü ve en görkemli meydanı SAN MARCO’ya ulaşabilirsiniz. Yani ''Piazza San Marco''ya. Napolyon buraya ’’Avupa’nın resim salonu’’demiş. Kış aylarında meydan su altında kalabilmekte. Meydanın güvercinleri de çok ünlü. Rivayete göre Sultan Süleyman ve Hürrem Sultanın oğlu Sarı Selim’in eşi Nur Banu Sultan, Venedik'lidir ve İstanbul’a getirildiğinde yanında çok sevdiği güvercinleri de vardır. İşte bizim sevgili güvercinlerimizin atası, bu gelin Nur Banu’nun kuşlarıymış ;((
Meydana adını veren San Marco Bazilikası, ‘’Altınlar Kilisesi’’ olarak da bilinir.

Kilise ilk olarak 828-832 yılları arasında şehrin ve kilisenin koruyucusu Aziz Marcus adına yapılmış. Geçirdiği büyük yangından sonra yenilenmiş. Şehrin zenginliğini göstermek için 1094 yılında daha görkemli biçimde bu günkü hali yapılmış. En önemli eklemeler ise 1204 yılındaki Haçlı Seferleri ile Bizans İmparatorluğu saray ve kiliselerinden getirilen hazine, mermer, mozaik gibi eserlerle yapılmış. Altın yaldızlı Bizans mozaikleriyle kaplı kubbelerin ihtişamı dikkatinizi çekecek. Yine haçlı seferiyle getirilen bir diğer eser ise antik çağlarda yapıldığına inanılan ve hipodrom’da sergilenen ‘’TETRARK’’ın (Aziz Marcus'un atları) bronz replikaları, bazilikanın balkonundan meydanı selamlamakta. Asıl Tetrark ise ise San Marco içerisindeki müzede korumaya alınmış. 1807 yılına kadar Venedik Dükü’nün özel şapeli iken bu tarihten sonra şehir katedrali olarak kabul edilmiş. Yapı ‘’+’’şeklinde, Bizans mimari stilinde ve İstanbul’da ki kutsal Apostles Kilisesi örnek alınarak yapılmış. (4. Yy da yapılmış olan Kutsal Havariler Kilisesi, İstanbul’un fethinden sonra önce Ortodoks Patrikliğine verilse de daha sonra yerine Fatih Camisi yapılmış.)
Yüzünüzü bazilikaya döndüğünüzde en sağ alttaki resimde, Aziz Markus’un kemiklerinin İskenderiye gümrüğünden kaçırılması canlandırılmış. Müslüman gümrük memurları, içerisine Aziz Marcus’un kemiklerinin saklandığı domuz sandıklarını kontrol etmemişler. Yani anlayacağınız İncil'in dört yazarından biri olan Aziz Marcus’un mezarı da burada.
Kiliseye giriş ücretsiz olsa da uzun kuyruğu göze almanız gerekiyor. 1,5 Euro ya hizlı giriş yapabilirsiniz.. İçerisinde ki müzeler 2-3 Euro civarında.

AZİZ MARK’IN ÇAN KULESİ (Campanile di San Marco): San Marco Bazilikasının çan kulesidir.
Biliyorsunuz İtalya‘da çan kuleleri, kiliseden ayrı yapılmakta. 9. yy. da yapılan kule birkaç kez yanmış ve yıkılmış. Kulenin son hali ise 1912 yılında yapılmış. 98,5 metre yüksekliğindeki kule, tepesindeki rüzgar gülü ile dikkat çekiyor. Burada bulunan 5 çanın; gündoğumu ve batışı, infaz ilanı, senatonun toplanacağı, üyelerin çabuk gelmesi gibi farklı işlevi ve sesi varmış.
1500’lü yılların ortalarında bir Türk akrobat, gemi halatını yelken direğiyle kule arasına gererek kuleye çıkar ve bir kese altını kapar. Her yıl tekrarlanan seremoniye ‘’Türk Uçuşu’’ adı verilse de zaman içinde ‘’Meleğin Uçuşu’’ olur. (Volo del Anzalo ya da Volo del Turco deniyor. Osmanlıyla arası bozulan Venedik Dükalığı, hapishanede bulunan Türkleri, karnavallarda ip üstünde yürütüp ölmelerine neden olmuş ve bu olayların hatırlanmasını pek istemedikleri için isim değişikliği yapmışlar.) Bugün güzellik kraliçeleri ya da önemli kişiler, mekanizmalar sayesinde kuleye çıkarılıp uçuşu gerçekleştirmekteler. Bu gösteri, Venedik Karnavalı’nın vazgeçilmez unsurlerından olmuş.
Karnavalın resmi kutlama tarihi 1298 yılı olsa da bu baharı karşılama törenlerinin temeli 1094 yıllarına dayanıyor. 1800’lü yıllarda maske nedeniyle sınırsızlığın simgesi olarak yasaklamalara maruz kalsa da 1979 yılından itibaren maskelerle, sınıf farkının gözetilmediği bir demokrasi şölenine ve entellektüel birikime vurgu yapılmış. Genellikle şubat ayı ortalarında düzenlenen karnaval, 2020 de  8-25 Şubat tarihlerinde kutlanacak. Kuleye asansörle çıkarak kenti kuşbakışı seyredebilirsiniz. Kuleye çıkış 8 Euro.
Karnavaldan bahsetmişken şehrin önemli simgelerinden  maskelere de değinmeden geçmeyelim. Önceleri veba ve cüzzam hastalıklarıyla bozulan yüzleri gizlemek için ortaya çıksa da sonraları tanınmamak ve rahat hareket etmek isteyenlerin tercihi olmuş. ‘’İlahi Komedya’’ adlı tiyatro eserinde kullandığı maskeyle Dante’de bu akıma öncülük etmiş. Ama bu gizliliğin yarattığı özgürlük, zamanla ahlaki çöküntüye sebep olmuş. Günümüzde ise Venedik Karnavalı’nın en önemli ve vazgeçilmez unsurlarından. Birçok çeşidi olan maskenin, kullanılan malzemelerin özelliğine göre fiyatları da değişkenlik gösterebiliyor. Uzun gagalı maskeleri  görüp de ‘’ay bu ne çirkin’’ demeyin. Vebalı yıllarda bulaşmasın diye doktorların kullandıkları maskelermiş. İyi bir hediye unsuru da olan maskelerden satın almadan da Venedik’den dönmeyin sakın...!

DÜKLER SARAYI (Palazzo Ducale), Venedik Doçu’nun sarayı olmasının yanında hükümet binası ve adalet sarayı olarak da kullanılmış. Venedik Dükalığı, cumhuriyetle yönetiliyor ve yöneticisi olan dük seçimle iş başına geliyormuş.
1923 den bu yana müze olan saray, gotik mimarinin Bizans etkileri taşıyan versiyonu. 9. yy da buradaki ahşap kalenin yanmasıyla 1420 yılında bugünkü yapı yapılmış. 18. yy. a kadar geçirdiği restorasyonlarla da bu günkü halini almış. Dış cephesindeki taş sütunlar, uzaktan adeta dantel gibi görünüyor. Pembe Verona mermerinden yapılan saraya, vaporettodan (deniz otobüsü) inip ‘’Ponte della Paglia’’ köprüsünü geçerek ulaşıyorsunuz.
Avlusunu üst katlara bağlayan merdivene ‘’Devler Merdiveni’’ yani ‘’Scala dei Giganti’’ deniyor. Düklerin taç giyme töreni burada yapılıyormuş. Sarayın hapishane hücreleri, ‘’sırlara yolculuk’’ adlı bir tur satın alınarak gezilebiliyor. Üst kattan alt katlara doğru, hafiften başlayarak ağır suçlulara ev sahipliği yapmış. Buradan kaçabilen tek suçlu ‘’Kazanova’’ imiş. Hapishane ile Dükler sarayını
birbirine bağlayan köprü ise ‘’AHLAR KÖPRÜSÜ’’ yani ‘’Ponte dei Sospiri’’. Hüküm giyen mahkumların, hapishaneye girmeden en son Venediği gördüğü ve derin bir ''ah'' çektiği yermiş. Dükler Sarayı gezisi 20, indirimli 13 Euro (öğrenci ve 65 yaş üstü). Hapishane gezisi içinse bir 20 Euro daha ödemeniz gerekiyor. Bu gezi de indirimli 14 Euro.

 
Meydanda astrolojik saati ve elinde İncil tutan kentin simgesi kanatlı aslanı da göreceksiniz. Kitap aslanın elinde açıksa barışı, kapalıysa savaşı simgeliyormuş.
Kentin bir diğer önemli simgesi de ‘’gondol’’ lar. Venediğe kadar gelmişken kanallar arasında gondol sefasının keyfini ve romantizmini mutlaka yaşamalısınız. Gondol kullanmak da sakın size kolay bir iş gibi gelmesin. Daracık kanallardan ve köprü altlarından geçebilmek, bayağı bir maharet istiyor. Yani sözün özü, gondolculuk zor zenaat...!
Hasır şapka, kırmızı ya da siyah çizgili tişört giyen gondolcunun keyfi de yerindeyse, tenor edasıyla söyleyeceği şarkılar eşliğinde bırakın kendinizi kanala, suyun sesine...!!! Nasılsa sizi buldukları yere bırakacaklar :))

Dükler sarayına gelmeden köprü öncesinde bordo renkli bir bina göreceksiniz. Burası Angelina Jolie ve Johnny Deep’in oynadıkları ‘’Turist’’ filminin çekildiği Hotel Danieli...

Grand Canal’a çıktığınızda sağ tarafta göreceğiniz kilise, ‘’Santa Maria Della Salüte’’. 1631 yılındaki büyük veba salgınında ölen Venedikliler için, Meryem Anaya şükretmek isteyenlerce yapılmış. 1687 yılında tamamlanan kilisenin mihrabında Bizans ikonası var. Giriş ücretsiz. Ama Titiano’nun vebaya yakalanmadığı için hediye ettiği 12 eserinin bulunduğu sakritsinine giriş 4 Euro.

‘’S’’ şeklinde, şehri ikiye bölen ‘’Büyük Kanal’’ veya İtalyanların deyimiyle ‘’Canale Grande’’ üzerindeki üç köprüden biri olan ‘’RİALTO’’ köprüsü,  en güzel fotolarınızı çekeceğiniz noktalardan. 1588’de daha önce var olan ahşap köprünün yerine yapılmış. Ahşap olduğu dönemlerde birçok kez çökmüş. Hatta, 1444 yılında bir markizin düğün törenini izleyen kalabalığın izdihamına dayanamayan köprü, üzerindekilerle beraber suya gömülmüş. Hemen yanında bulunan kilisenin güneş saatini incelemeyi de unutmayın.
 
Bir diğer görmeniz gereken ‘’Ca’t D’oro’’yani ‘’ALTIN EV’’, 1428-1430 yılında İmparator Neron’un Roma’daki sarayından etkilenilerek yapılmış. Büyük Kanal tarafında, Bizans dönemi arkları kullanılmış. Napolyon tarafından işgal edildiğinde buradaki eserler, Milano’ya götürülmüş. Titian’ın ‘’Aynadaki Venüs’’ adlı resmi daha sonra geri getirilmiş. Son sahibi olan Baron Giorgio Franchetti, müze şartı ile bağışlamış. Giriş 6 Euro.

Kızıl saçlarından dolayı ‘’Kızıl Papaz’’ olarak adlandırılan ünlü besteci Vivaldi,  1678 yılında Venedik’te doğmuş. İlk müzik eğitimini, St. Marc Kilisesi korosunda keman virtüözü olan babasından almış. Özellikle ‘’Dört Mevsim’’ adlı konçertosu ile tanıdığımız Vivaldi, 1703-1709 yılları arasında ‘’Saint Mary of the Pieta’’ kilisesinin rahipliğini yapar. Kilise de özellikle Vivaldi’nin eserlerinin çalındığı konserler düzenleniyor.

MURANO ADASI’nda cam ürünlerinin yapımını izleyebilir binbir çeşit cam ürünlerinden satın alabilirsiniz.
BURANO ADASI’nda rengarenk evlerinin fotoğraflarını çekebilir, dantel işlerinden satın alabilirsiniz.
Bizim bu adalara gitme fırsatımız olmadı ama şehrin dar sokaklarında bu ürünleri satan birçok mağazayla karşılaşacaksınız.

Gelelim ne yiyelim sorusuna...

Venedik, ‘’denizden ne çıksa yerim’’ diyenler için tam bir cennet. Kanallara bakan restoranlar, arka sokaktakilere göre biraz daha pahalı. Dünyanın her yerinde olduğu gibi manzara tercihi, ücretin artmasına sebep olabiliyor. Bir de tabi ki bu kadar turistik olan bir kentte, servis ücreti (kuver) de hesaba eklenebiliyor. Bizim gittiğimiz (San Marco Meydanında, saat kulesinin oradan girip daracık sokaktan sağa döndüğünüzde karşınıza çıkacak.) ‘’Ristorante Beppino’’ kuver ücreti almıyor. Fiyatları da makul olan restoranın lezzetlerinden ve servisinden memnun kaldık.
Venedik pizzalarıyla anılan bir şehir olmasa da pizzalarını çok beğendiğimiz ‘’Farini’’yi mutlaka denemelisiniz.
Seçtiğiniz pizzaları hemen orada yiyebilir ya da paket yaptırabilirsiniz.
Adriyatik Denizi manzarası nedeniyle tercih ettiğimiz ''Ristorante Al Gabbione''de (Hotel Danieli'ye gelmeden iki bina önce) iyi bir seçenek olabilir. ''Antico Forno Venezia'', ''Pizzeria al Volo'' gibi isimler de bizim ahali tarafından rağbet görüyor. Vedat Milor ise ''Alla Testieri'' adlı restoranı önermiş.

Tarihi havayı teneffüs edeceğiniz ve 1700 lerden bu yana San Marco meydanında yer alan ''Caffe Florrian'', eminim sizi de memnun edecektir. Müzik eşliğinde içeceğiniz kahvenize neden bir ‘’tiramisu’’ eşlik etmesin ki... Ama müzik için ekstra 6 Euro hesaba ekleniyor.
Biliyorsunuz, tiramisu, İtalyanların milli tatlısı. Venediğin daracık sokaklarını keşfe çıktığımızda karşımıza çıkan ‘’I Tre Mercanti’’ de de tiramisu yedik. O kadar rağbet var ki neredeyse yetişemiyorlar. Hemen orada taze yapılan tiramisu, tatlının dinlenme süresi falan beklenilmeden hızlıca tükeniyor.

Gelelim dondurmacılara, biz Floransa’da ‘’Venchi’’den memnun kaldığımız için Venedik’te de görünce girdik ve dondurmalarımızı aldık. Yine ‘’Grom’’ ‘’Gelateria Ca’d’oro’’ gözümüze ilişenlerden. Ne demiştik? ‘’İtalya’da dondurma ne kadar kötü olabilir ki’’, değilmi ama....!!!


Aklımda, damağımda kalanlar için kendime ve sizlere yine – yeniden, gizemin ve romantizmin başkenti ‘’VENEDİK’’ di-li-yo-rum...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Rumeli Kavağı'nda Balıkçı Kahraman

Şubat, mart aylarında soğuk sularda yağlanıp, iyice lezzetlenen kalkanlar sonunda balık tezgahlarını şenlendirdi. İstanbul’da en güzel kalkanı yiyebileceğiniz adreslerden biri, belki de birincisi Balıkçı Kahraman…Vedat Milor pirimizin dediği gibi, kalkanı bütün şekilde tandır yaparak pişiren balıkçılar için, İspanya’nın Bask bölgesine gitmenize gerek yok, Kahraman hemen yanı başınızda, Sarıyer, Rumeli Kavağı’nda… Kahraman işin mutfağında piştikten sonra1996 yılında açtığı bu yerde, kendisi gibi tüm çalışanları da Trabzonlu. Aile gelenekleriyle, dededen ve babadan öğrendiği yöntemlerle, deniz ürünlerini muhteşem pişirerek bizlerle paylaşıyor! Nisan başı bizde aile ritüelimizi gerçekleştirmek üzere Kahraman’dayız. Masaya gelen her şey çok lezzetli, soğanlı domates salatası tam da hatırladığımız gibi, yedikçe yiyesiniz geliyor. Lüks diyebileceğimiz restoranlarda yediğimiz dondurulmuş kalamarlardan sonra, burada hem tavasını, hem de ızgarasını yemek ayrı bir keyif. Yine balık

Mükellef Karaköy: Sarımsaksız Meyhane Konsepti

Mükellef Karaköy, ünlü TV şefi Arda Türkmen'in Karaköy'deki meyhane konseptli restoranı. Restoran bir otelin en üst katında konumlanmış, tahmin edebileceğiniz üzere çok güzel bir tarihi yarımada ve boğaz manzarasına sahip. Zevkli bir şekilde döşenmiş, ışıklandırma yeterli, çoğunluğu bembeyaz masa örtüleriyle kaplı masalarda oturma düzeni sıkışık da olsa rahat, ferah bir mekan. Ancak mekan ile ilgili iç mimarın hak ettiği bu övgüleri ne yazık ki aşçıya yönlendiremeyeceğim. Arda Türkmen bir şekilde meyhane mezelerini sarımsaksız yapmanın iyi bir fikir olduğuna inanmış. Yediğimiz her şeyin tadında bir eksiklik, bir ruhsuzluk var acaba nedir diye düşünürken, en önemli sebep olarak bunu saptadım. Belki karşısındakine kokma endişesiyle sosyal bir akşam yemeği deneyimlemek isteyen gruplar için iyi bir seçenek olabilir ama bana sorarsanız hem konsepti meyhane yapıp hem bu endişeyle hareket etmek oldukça saçma ve yersiz. Mekanda gerçekten mezeden çok rakı çeşidi var. Aklınıza g

İskoç Viskisi: Anlıyormuş Gibi Yapmak için Bilmeniz Gerekenler

Yakın zamanda üniversitemin mezunlar derneğinden sertifikalı viski tadım kursu konulu bir e-posta aldım. Konuya ilgi olduğunu varsayıp İskoç viskisi ile ilgili teorik değil ama 3.5 senedir Birleşik Krallık'ta Edinburgh isimli İskoç Pub'una 200m uzaklıkta yaşamanın ve Edinburgh ziyaretlerimin sonucunda edindiğim pratik bilgileri paylaşmaya karar verdim. Bu yazının sonunda ne yazık ki size sertifika vaad edemiyorum ancak anlıyormuş gibi yapmanızı sağlayacak bir takım temel bilgileri vaad ediyorum.  Single Malt İskoç viskisi genellikle tek bir malt'tan (genellikle arpa maltı) ve tek bir damıtım evinde (distillery) üretilmiştir. Harmanlanmış (blended) İskoç viskileri (Ballantine's, Bell's, Chivas Regal, Famous Grouse, Teacher's gibi) içimi daha kolay olduğu için dünyada daha popüler olsa da Single Malt'lar Scotch Whisky (İskoç viskisi whisky diye yazılır, whiskey öteki viskiler için kullanılır) denilince ilk akla gelenlerdir. Single Malt'ların rengi