Ana içeriğe atla

ORDA BİR ''BOLİVYA'' VAR UZAKTA; Hüzünlü Topraklara Yolculuk

ORDA BİR ''BOLİVYA'' VAR UZAKTA; Hüzünlü Topraklara Yolculuk

Peru-Bolivya seyahatimizin 2 gününü Bolivya'da geçireceğiz. Bu amaçla Peru- Bolivya sınırını geçip önce İnkaların sonrasında İspanyolların zaptettiği bu topraklarda geçmişin izlerini bulmaya çalışacağız. İspanyol boyunduruğundan kurtulsa da bu toprakların hüznü hiç bltmemiş. Sürekli darbe ve savaşlarla boğuşan Bolivya halkının özgürlüğü için1966 yılında Arjantinli varlıklı bir ailenin oğlu olan Che Guavera ‘nın,  Küba'dan sonra Siena dağlarında çarpıştığı ve ne yazık ki aynı halk tarafından yeri ihbar edilerek öldürüldüğü ülkeye huzur da hiç gelmemiş...
Bolivya’nın Titicaca Gölü’nün kuzeyindeki kalıntılar incelendiğinde M.S. 100- 600 yılları arasında olduğu düşünülen ileri bir medeniyetin kalıntıları bulunmuş. Bugün Bolivya da yaşayan Aymara’ların ataları olduğu düşünülüyor. 15. Yy. ın ortalarında İnkalar, Aymara’ları yenerek Altiplano bölgesini ele geçirmişler.  Aymara halkı ise İnka larla anlaşarak yakın dağlara çekilip orada yaşamışlar.  Ama 1531 de kıtaya gelen İspanyollar, 1538 yılında İnka Krallığının şimdi Bolivya kısmında yer alan topraklarını tamamen ele geçirir. İspanyol sömürgeciliği döneminde  bu topraklar, yukarı Peru olarak adlandırılmış. Zengin gümüş yataklarında yerlileri ve Afrikadan getirdikleri  köleleri çalıştırmışlar. 1780 yılında ise bir grup yerli, ‘’LA PAZ’’ liderliğinde İspanyollara karşı isyan ettilerse de başarılı olamamışlar. Ancak 1825 yılında Bolivya’nın bağımsızlığı kabul edilmiş. Güney Amerika’yı İspanyol boyunduruğundan kurtaran Simon Bolivar’ın anısına bu topraklara ''Bolivya'' (Bolivar’ın Ülkesi) adı verilmiş. İlk isyancı La Paz’ın adı başkente verilmiş. Şili saldırılarında çok toprak kaybedip Peru’nun yanında yer almışlar. Ortak İnka kültürü bu iki ülkenin ortak tavır almalarını da sağlamış. Seyahatimiz esnasında Bolivya para birimi olan Boliviano, 0,50 TL. idi. (1 BOB = 0,50 TL)
Sınırdan geçtiğimizde yerel rehberimizle buluşuyoruz ve Titicaca Gölü kıyısında bulunan Copocabana'nın çarşısında dolaşıyoruz. Daha sonra Feribot ile gölün en önemli arkeolojik alanı olan  Ay Adasına (Isla del Luna) doğru yola çıkıyoruz. İnkaların kutsal çiçekleri olan ‘’Kantuta’’ ile bizi selamlıyorlar. (Bizim ‘’küpe’’ çiçeğinin incesi gibi) Ay Adası’nda Güneş Bakireleri Tapınağında pek çok İnka bakiresi, kutsal ateşte tanrılara kurban edilmiş. 

Buradan mistik Güneş Adası’na (Isla del Sol) geçiyor ve İnka inancına göre suyunun kutsal olduğuna inanılan çeşmeye ulaşmak üzere, artık yorgunluktan saymayı bıraktığım merdivenleri tırmanıyoruz. E, ne de olsa sonsuz gençlik ve mutluluk  kaynağı sudan içeceğiz. Baktım, sıklıkla mızmızlanan hanımlardan hiç ses çıkmıyor, herkes bir gayret merdivenlere tırmanıyor:))

Adadaki restoranda gölün balığından yiyoruz. Bolivya'nın denizle bağlantısı olmasa da  deniz ürünleri seviliyor. Peru gibi çeşit çeşit patatesleri, mısırlarıyla yapılan yemekleri ve cipsleri de ünlü.Yine burada da coca, mate çayları, hem yününden hem etinden yararlandıkları lama, ekonomilerinde önemli bir yere sahip. Mutfaklarında İspanyol etkisi '' enpanada'' ile yer bulmuş. Bizim puf böreğine benziyor diyebiliriz.

Yemekten sonra teknelerimizle geri dönerek otobüsle başkent ‘’LA PAZ’’a gitmek üzere yola çıkıyoruz. (Aslında başkent Sucre, yönetimsel başkent ise La Paz ) Ama Bolivya‘da olunup ta aksiyon olmazsa olmaz...! Yollar göstericiler tarafından kesilmiş, açılacak gibi de durmuyor.
Şoförümüz köy yolları açıktır diye tarlaların arasında yol almaya başlıyor ve hava da kararıyor. Bir baktık ki köy yollarına da taş koymuşlar, geçmek mümkün değil... Şoför neler oluyor, yolu açtırabilirmiyim diye göstericilerle konuşmaya gidiyor. Biz ise tarlaların arasında karanlıkta bekliyoruz. Bir saat geçiyor ama adam ortada yok, başına birşey mi geldi diye meraklanıyoruz. Yerel rehber de şoförü aramaya gidiyor:( Kaldık mı biz çılgın Türkler, gecenin karanlığında elin Bolivyasında yapayalnız... Aklıma insanların kaybolduğuna inanılan kayalık ziyareti geliyor. Galiba bizim şoförü ve rehberi uzaylılar götürdü deyince. artık korkudan mı, sinir bozukluğundan mı herkesi bir gülme krizi tutuyor.. Neyse ki gülmenin de pozitif etkisiyle bizim Bolivyalılar birkaç saat sonra ortaya çıktılar. Efendim, Bolivya yerlileri yönetimden memnun olmadıkları için belli bir saatten sonra yolları kapatıyorlarmış. İstifa, seçim ve şartların düzeltilmesini istiyorlarmış.(Seyahatimiz sırasında Devlet Başkanı olan Evo Morales, bu satırları yazdığım sıralarda muhalefetin baskısıyla istifa edip Meksika'ya sığınmak zorunda kaldı.)  Bizimkiler, turistler mahzur kaldı diye göstericileri zor bela ikna etmişler. Yola çıktık ama gece yarısından sonra otele vardık.

La Paz da ki otelimiz '' Europa Hotel'‘di. Yemeğe gidemediğimizden, bizim için gece saat 01 de yemek hazırladılar. Ertesi gün yoğun bir şehir gezimiz var. La Paz, İspanyolca ‘’barış’’ anlamına geliyor. Kahvaltıdan sonra kentte, Kızılderili Pazarını, Cadı Pazarını, şehir merkezi olan Plaza Murillo’yu ve kolonial mahalllelerini geziyoruz. Şehirde, And Dağlarının Bolivya topraklarında bulunan ‘’Illimani’’ yanardağı manzarasını da izleyebiliyorsunuz. Ayrıca mezarlıkları çok ilginç ki Peru’da da aynı şekilde... Küçük apartmanlar şeklinde yapmışlar ve aile üyelerinin külleri kat kat orada saklanıyor. Mezarlık küçük bir şehir görünümünde ve çiçeklerle dolu. Özellikle vazolarla yapma çiçekler koyuyorlar. Yine Peru gibi yolda trafik kazalarında kaybettikleri yakınlarının ruhları için küçük kulübelere yiyecek ve çiçek bırakıyorlar.
Büyücü pazarı ‘’Mercado de los Brujos’da yok yok…! Elişleri, takılar, neler neler... Bereket için toprak ana ''Pacha Mamma'’ya adananardan tutun, ev, araba, evlenmek, çocuk sahibi olmak isteyenler için bir sürü obje satılıyor. Çeşitli boylarda kurutulmuş lama ceninlerini görünce çok şaşırdığımı hatırlıyorum.
Kent merkezinde ise yönetim binası önünde toplanan yerel halk, yine boykot 
yapacakmış. Halkın yarıdan fazlasını yerliler oluşturuyor. Rengarenk giysileriyle kendinizi sanki 17. Yüzyılda gibi hissediyorsunuz. Zaten meydanda, saat kulesindeki saat de geçmişe olan saygı nedeniyle ters çalışıyor. Yine de özellikle kadınların başındaki şapkalar çok sevimli. Adeta şapkasız çıkmam abi vaziyetindeler. Şapkaların modelinin ise ünlü Churchill modeli olduğunu görmek çok şaşırtıcı. Bu melon şapkalar, kafalarının üzerine tutturulmuş gibi ve siyah olanı çok makbul. Yerlilerin köyüne, kabilesine ya da medeni durumuna göre de değişiklikler gösterebiliyor. Bu şapkaların, 1920  yılında demiryollarında çalışan Avrupalı işçiler için gönderildiği, ama küçük gelen şapkalar elde kalınca özellikle yerli kadınlara, bunlar çok moda diye satıldığı rivayeti en yaygın olanı. Çene altından çiçekli desenlerle bağlamalı, tepsi gibi modelleri de özellikle Peru’nun tarihi kentlerinde göreceğiz. Çoğumuz heveslenip melon şapka satın  alıyoruz ve Bolivya modasına biz de uyuyoruz... 
Özellikle dikkatimi çeken köylerde ve dış mahallelerdeki direklerde asılı korkuluklar, meğer; ‘’hırsızlık yapan olursa cezasını böyle veririz’’ demekmiş...
Şehir gezimizi tamamladıktan sonra teleferikle şehri bir de yukarıdan izleyip keyifli bir yolculukla otobüslerimizin olduğu noktaya ulaşıyoruz. Teleferikte ilerlerken, kayalıkların arasına sıkışmış bir otomobil görüyoruz ki hız yapan bir genç buradan uçup  kayalıkların arasındaki boşluğa sıkışmış. Devlet başkanı da  ibret olsun diye aracı buradan kaldırtmamış.

Otobüslerimize binerek Güney Amerika’nın en önemli arkeolojik komplekslerinden kabul edilen ve 2000 yılından bu yana, UNESKO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan ‘’TİAHUANACO’’ya doğru yola çıkıyoruz. M.Ö. 1580’ den M.S. 900-1000’ kadar devam eden kültüre ait kalıntıların kökeni hakkındaki tartışmalar, hala devam etmekteymiş. Mimaride ve taş işçiliğinde son derece ileri oldukları, eski İnka efsanelerine göre gelişmiş bir uygarlığa sahip insanlar yerleşmeden önce burada tanrıların oturduğuna inanılırmış. Tiahuanaco’nun en gizli ve ilgi çeken anıtı ise 10-15 ton ağırlığına sahip olduğu
düşünülen, tek parça andresit taşdan yapılan ‘’Güneş Kapısı’’nın ortasında yaratıcı tanrı ‘’Viracocha’’, çevresinde taçlı pumalar, akbabalar, kanatlı yaratıklar, diz çöken yada arkasını dönen insan gibi 48 figür var. Ayrıca kapı üstündeki kabartma resimlerde astronomlar, stilize makinalar, roket, Venüs ve Mars gezegen takvimleri işlenmiş. Hadi bakalım, çıkın işin içinden...:))
Bir diğer önemli yapıda ’’Akapana Piramidi’’nde yeraltı tünellerine ve kanalizasyon sistemine rastlanmış. Kerikala tapınağını da görüp Peru sınırına doğru yola çıkıyoruz. Bolivyalı yerel rehberimizle vedalaşıp Desequero bölgesinde gümrükten tekrar Peru’ya geçiyoruz ve Bolivya seyahatimizi  böylece bitirmiş oluyoruz.(Bknz.PERU gezimiz)
Hayal tadında geçen bu gezimiz, anılarımdaki özel yerini her zaman koruyacak ama İspanyol sömürgeciliğinin vahşeti ve bu kadar zengin madenlere sahipken halkın yoksulluğu, hala içimde bir sızı...Ülkenin bakir topraklarının hüznünü bugün de aynı şekilde hissedebiliyorum amma, velakin, yine de   yerli kadınların melon şapkalarıyla, o vakur,asil duruşlarını çok sevdim…

Bu blogdaki popüler yayınlar

Rumeli Kavağı'nda Balıkçı Kahraman

Şubat, mart aylarında soğuk sularda yağlanıp, iyice lezzetlenen kalkanlar sonunda balık tezgahlarını şenlendirdi. İstanbul’da en güzel kalkanı yiyebileceğiniz adreslerden biri, belki de birincisi Balıkçı Kahraman…Vedat Milor pirimizin dediği gibi, kalkanı bütün şekilde tandır yaparak pişiren balıkçılar için, İspanya’nın Bask bölgesine gitmenize gerek yok, Kahraman hemen yanı başınızda, Sarıyer, Rumeli Kavağı’nda… Kahraman işin mutfağında piştikten sonra1996 yılında açtığı bu yerde, kendisi gibi tüm çalışanları da Trabzonlu. Aile gelenekleriyle, dededen ve babadan öğrendiği yöntemlerle, deniz ürünlerini muhteşem pişirerek bizlerle paylaşıyor! Nisan başı bizde aile ritüelimizi gerçekleştirmek üzere Kahraman’dayız. Masaya gelen her şey çok lezzetli, soğanlı domates salatası tam da hatırladığımız gibi, yedikçe yiyesiniz geliyor. Lüks diyebileceğimiz restoranlarda yediğimiz dondurulmuş kalamarlardan sonra, burada hem tavasını, hem de ızgarasını yemek ayrı bir keyif. Yine balık

Mükellef Karaköy: Sarımsaksız Meyhane Konsepti

Mükellef Karaköy, ünlü TV şefi Arda Türkmen'in Karaköy'deki meyhane konseptli restoranı. Restoran bir otelin en üst katında konumlanmış, tahmin edebileceğiniz üzere çok güzel bir tarihi yarımada ve boğaz manzarasına sahip. Zevkli bir şekilde döşenmiş, ışıklandırma yeterli, çoğunluğu bembeyaz masa örtüleriyle kaplı masalarda oturma düzeni sıkışık da olsa rahat, ferah bir mekan. Ancak mekan ile ilgili iç mimarın hak ettiği bu övgüleri ne yazık ki aşçıya yönlendiremeyeceğim. Arda Türkmen bir şekilde meyhane mezelerini sarımsaksız yapmanın iyi bir fikir olduğuna inanmış. Yediğimiz her şeyin tadında bir eksiklik, bir ruhsuzluk var acaba nedir diye düşünürken, en önemli sebep olarak bunu saptadım. Belki karşısındakine kokma endişesiyle sosyal bir akşam yemeği deneyimlemek isteyen gruplar için iyi bir seçenek olabilir ama bana sorarsanız hem konsepti meyhane yapıp hem bu endişeyle hareket etmek oldukça saçma ve yersiz. Mekanda gerçekten mezeden çok rakı çeşidi var. Aklınıza g

İskoç Viskisi: Anlıyormuş Gibi Yapmak için Bilmeniz Gerekenler

Yakın zamanda üniversitemin mezunlar derneğinden sertifikalı viski tadım kursu konulu bir e-posta aldım. Konuya ilgi olduğunu varsayıp İskoç viskisi ile ilgili teorik değil ama 3.5 senedir Birleşik Krallık'ta Edinburgh isimli İskoç Pub'una 200m uzaklıkta yaşamanın ve Edinburgh ziyaretlerimin sonucunda edindiğim pratik bilgileri paylaşmaya karar verdim. Bu yazının sonunda ne yazık ki size sertifika vaad edemiyorum ancak anlıyormuş gibi yapmanızı sağlayacak bir takım temel bilgileri vaad ediyorum.  Single Malt İskoç viskisi genellikle tek bir malt'tan (genellikle arpa maltı) ve tek bir damıtım evinde (distillery) üretilmiştir. Harmanlanmış (blended) İskoç viskileri (Ballantine's, Bell's, Chivas Regal, Famous Grouse, Teacher's gibi) içimi daha kolay olduğu için dünyada daha popüler olsa da Single Malt'lar Scotch Whisky (İskoç viskisi whisky diye yazılır, whiskey öteki viskiler için kullanılır) denilince ilk akla gelenlerdir. Single Malt'ların rengi